Metin, benim kısaltmama göre, biri saygı duyduğu birine “Bir kitabı okudum, bitirdim ama aklımda hiçbir şey kalmadı” demiş.
O değerli zat da “Yediğin bir şey de yerken ağzına, damağına bir tad bırakır, midene iner ve dışına çıkar, sonra ne yediğini unutursun ama o yediğin şey, beynine, kalbine, saçına, tırnağına, her hücrene gıda olur, ilaç olur ama sen farkında bile olmazsın.
İşte okuduklarımız da öyledir.
Okumaya devam” demiş.
İbni Haldun, Mukaddimesinin altıncı bölüm elli yedinci faslında, bu konuya değinir.
Okuduklarımızın, yazılarımıza ve konuşmalarımıza etkili olduğunu söyledikten sonra dil ve edebiyat uzmanı Ebu Abbas’a, okuyacağım şiirin şairini söylemeden, İbni Nahvi’nin şu şiirini okudum:
لم أدر حين وقفت بالأطلال ... ما الفرق بين جديدها والبالي
“Harabelerin önünde durduğum zaman
Eski ile yeninin arasındaki fark nedir bilemedim”
Ebu Abbas dil konusunda uzman biriydi. Daha kasidenin ilerisini okumadan hemen, “Bunu yazan “Bir Fakih/Hukukçudur” dedi.
“Nereden bildin?” dedim.
Arabın şiir geleneğinde “me’l-farku/Fark nedir” deyimi yoktur, bunu Fakihler kullanır” der.
Gerçekten de İbni Nahvi Fakih/Hukukçu idi” diyor.
Daha önce size tanıttığım, Müslüman olan Amerikalı hanıma “Amerika’da ne yapardın” dediğimde, “Okullarda tek kişilik tiyatro oynarım, yaz tatilinde çok pahalı liselerin öğrencilerinden on-onbeş kişilik guruplarla bir haftalık kamp yaparım.
Ben onlara ilk gün bir hikayeyi okurum. Ondan sonra her öğrenci o okuduğum hikayeyi arkadaşlarına anlatır ve ben kayda alırım.
Aynı öğrencilerle lise ikinci sınıfta tekrar kamp yaparız ve yine aynı hikayeyi anlatmalarını isterim, hepsi anlatır, ben kayıt yaparım.
Sonunda geçen sene anlatması ile bu seneki anlatımı arasındaki farkları hep beraber tespit ettikten sonra bu farkların sebebini açıklarım ben onlara.
İkinci sınıfta okuduğunuz şu şu dersler, seni etkiledi ve sen aynı hikayeyi bu sene şöyle anlattın” derim.
Böylece yaz boyu birer hafta olarak birkaç guruba bu hatırlatmayı yaparak paramı kazanırdım, onlarda donanımlı olarak liseden mezun olurlar” dedi.
Biraz zahmetli olacak ama İmam-Hatip lisesi, düz lise, teknik lise, Anadolu lise, ticaret lisesi, Sanat okulu, kolej gibi liselerimizde bunu deneyecek biri çıkmalı.
Mesela, Kur’an-i Kerimden, Bakara süresinde geçen Talut ile Calut olayını tefsirlerden derleyerek anlattıktan sonra her birinin anlatması istense ve anlattıkları videoya alınsa.
İkinci sene aynı olayı anlatmasını isteseler ve aradaki anlatım farkının hangi derslerden hangi kelimelerin bu anlatıma girdiği anlatılsa da okuduklarımızın farkına varsak.
Yediklerimiz konusunda epeyce Profesörümüz, şu yeşillik beyninize, kalbinize, böbreğinize şu türden faydalı katkıları oluyor…diye bütün televizyonlarda anlatıyorlar.
Biri de okuduklarımın, siyasilerdeki etkisini, şairlerimizdeki etkisini, sanatçılarımızdaki.. etkisini gösteriverse.
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hükmüne râm ol...
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
****
“Yâ Rab, o harîminde yüzen Dürr-i Yetîm'in
Tâ haşre kadar Şer’i yetîm olmasın... Âmin!” gibi beyitleri yazan Mehmet Akif Ersoy merhumun, her kelimesinde, bir çok Ayet ve Hadis’in nuru görüldüğünden vefatının üzerinden 83 yıl geçmesine rağmen her gün Türkiye’de en fazla anılan, hatırlanan Şair özelliğini korumaktadır.
Yaratana baş kaldıranların şiir ve kitaplarıyla yetişenlerin siyasette ne kadar cüce, şiirde ne kadar kısır kaldıkları görüldüğü gibi bu kısır düşüncelerle İslam’a sataşanları bu gün kimse hatırlamamaktadır.
Ezeli ve ebedi olan Allah celle celalühün tabiat kanunları ile şeriat kanunlarını okuyup, onlara göre hareket edenler, idarede Fatih Sultan Mehmet gibi, Mimaride Sinan gibi, Şiirde Akif gibi ve her dalda öncü olanlar gibi hem bu dünyada hem ahirette inşallah güzel bir hayat yaşarlar.