Anasayfa
  • DÜNYA
  • MAGAZİN
  • GÜNDEM
  • BÖLGE
  • TEKNOLOJİ
  • SİYASET
  • ÖZEL HABER
  • EKONOMİ SAĞLIK EĞİTİM SPOR ASAYİŞ
  • Ara
SON DAKİKA:
12:53
Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’nde devir teslim töreni yapıldı
Video Galeri Foto Galeri Yazarlar Üye Paneli
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
  1. Köşe Yazarları
  2. Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
  3. AÇLIĞI DOYURMAK
17 Kasım 2020 - 09:03

AÇLIĞI DOYURMAK

17 Kasım 2020 - 09:03
TAKİP ETTAKİP ET
Yazdır
A
Büyüt
A
Küçült
Yorumlar
AÇLIĞI DOYURMAK
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU

Çok değil bundan en fazla on beş yirmi yıl evvel işten dönerken bakkala uğrayan; ceplerinden ve çantalarından filelerini çıkarıp alışverişini yapan insanların zamanı idi. Günlük ihtiyaç listelerimiz ekmek, un, şeker, çay, yağ, pirinç, mercimek ve misafir gelecekse belki biraz da bisküvi gibi mahalle bakkalımızdan görülebilecek kadardı. Sebze meyve için de en yakın pazara gidilir, mevsim mahsullerinden icap ettiği kadar alınır, en fazla bir bilemedin iki file yükle eve dönülürdü.
Şartlar değiştikçe ve refahımız arttıkça şahit olmak için geldiğimiz şu aleme sahip olmaya çalıştık ve böylece arzular, istekler, ihtiraslar da bu çaba ile büyüdü, buna mukabil alışveriş listelerimiz de uzadı.
İnsan fizik olarak “aynı insan” olduğu halde, ihtiyaç diye biriktirdiği şeyler sahip olma hırsı ile kabına sığmayıp taştı ve her türlü ihtiyaca cevap veren bakkalların sunduğu çeşitler insanların koynunda büyüyen hevese yazık ki yetişemez hale geldi. Tüketim hırsını tetikleyen ve artık en ücra yerlerde bulunan dev marketler açıldıkça da envai çeşit malzeme ortalığa saçıldı.
Daha düne kadar bakkaldan aldıkları ile her türlü ihtiyacına kanaat dolu bir ruh hali ile cevap bulabilen insan öyle bir açlıkla, öyle bir ihtirasla saldırıyor ki bugün rafları dolduran ürünlere alışveriş arabaları tıka basa doluyor, kasaların önünde kuyruklar oluşuyor.
“Tokluk hazmedilmesi gereken bir şeyse açlık da hatmedilmesi gereken bir şeydir oğul!” derdi rahmetli dedem, çocuk yaşlar anlamazdım ama bugün ziyadesiyle anlıyorum asıl sorunun nefsin değil ruhun doygunluğu olduğunu ve bugün çok daha keskin bir farkındalıkla hissediyorum ki nefsimizi artık vicdanlarımıza imam kıldığımız için sahip olma arzumuz sorumluluk ihmâline dönüştü ve her şey bizim olsun derken biz kendimizden bir başkası olup çıktık. Sorumluluktan anlamadığımız sahiplikten anladığımızı değiştirdi ve kendimize dahi sorumsuz oluşumuz; bizim bize ait olmadığımızı, bu dünyaya sahip olmaya değil şahit olmaya geldiğimizi unutturdu bize. İçimiz ve dışımız arasındaki irtibat ve ahenk kayboldu böylece.
Sizce de bu irtibatın kopuşundan değil midir ki ihtiyacımız olan bir şeyi isterken bile artık neredeyse şuursuz haldeyiz?
Bu ahengi yitirmiş olmamızdan kaynaklı değil midir ki kendisine ait olan doğruları başkasının yanlışlarıyla takas etmekte hiçbir mahzur görmeyerek ortada kendisi kalmayacak kadar başkalaşan bir toplum var artık?
Bir damla sudan bir avuç toprağa yürümek olan bütün hikâyemizde sahip olma hırsımız şahit olma mükellefiyetimizin önüne geçmeseydi zihnimiz, kalbimiz, kelimelerimiz, değerlerimiz, hayallerimiz, mahallemiz, üniversitemiz, evimiz, çarşımız kısacası her şeyimizle bir başkasına ait olur muyduk?
Bu sorulara ihtimamla dikkat kesilip samimiyetle cevap verdiğimiz anda aslında kendimizi kandırdığımızı fark edeceğiz. Zira asıl mesele bir insana yetecek olanla iktifa ederek başkalarının hakkına göz dikecek; hayatı, kırları, dağları, ırmakları, denizleri kurutacak kadar çok acıkmaktan vazgeçmemizde.
Bu vazgeçişle birlikte fark edeceğiz ki üzerinde tepindiği manevi mirastan bihaber, köklerinden kopan ve bu yüzden de kim olduğunu hatırlayamadığı için bir başkası olan; aynaya baktığı vakit yaklaşık dört asırdır yediği dayaklardan kendisini değil kendisine dayak atanların bıraktığı izleri seyreden; hayatında olan biteni başkasının kelimeleriyle yorumlamaktan aklını, başkasının aklıyla düşünmekten kelimelerini, onların kelimeleriyle konuşmaktan özünü yitiren bir adamın hikâyesi bizim hikayemiz.
On dört asırlık geleneğin muhkem ve muhteşem duruşunu, kanaat dolu tarihini merdiven altlarına mahkûm ederek takiyye görünümlü münafıklığın kapısını açan bu acıklı hikâye değil mi?
Bu acıklı hikâyenin kahramanları olarak kardeşliği tebessümle çoğaltmak, hüsn-ü zan ile azalmamıza engel olmak, tevazu ile bir araya gelmek, müsamaha ile uzaklaşanın ellerinden tutmak varken; bizi yaratan, işlediğimiz kusurlara rağmen nimet vermeye devam eden, bu kusurlarımızı aşikâr etmeyen Rabbimizden daha çok hak sahibiyiz sanki diğer yaratılmışların üzerinde. O, kalbimizden geçeni bildiği halde yaptığımız hatayı örtmesine rağmen biz bir başkasının yaptığını bilmediğimiz işleri aşikâr ederek kirletiyoruz kalplerimizi!
Göremiyor, gündelik telaşımızdan fark edemiyoruz ama malımız mülkümüz, çoluğumuz çocuğumuz, işimiz gücümüz, endişemiz hayalimiz, derdimiz tasamız, yani sahip olduğumuz, sahibi olduğumuzu zannettiğimiz yahut sahip olmak için çırpındığımız her neyimiz varsa hepsi birden sözünü ettiğim bu farkındalığa hizmet ettiği nispette anlamlı ve kıymetli, bu gayeden uzaklaştıkça mânâsız ve pespaye bir yalandan ibaret.
Geriye dönüp kalp gözümüz ile tek tek bakalım her birimiz;
Hatırlamaya, sarıp sarmalayarak saklamaya, sonra çıkarıp hatırlamaya değer veya bize hâlâ dokunan, aklımızda, kalbimizde, hikayemizde iz bırakan ne var yaşadıklarımız arasında?
Bütün zamanımız artık bize hiçbir şey bırakmadan silinip giden şeylerle tükenip gidiyor ya da bunun tam da böyle olduğunu yediden yetmişe hepimiz biliyorken neden itiraz dahi etmiyoruz bu boşunalığa hiçbirimiz?
Neden yaşadığımız hayata anlam katan; yaşadığımız dünyaya iz bırakan, içimize dokunan şeyleri yaşanamayacak bir hale getirdik ve hep beraber razı olduk bu çözülmeye?  Veya neden hâlâ seyirciyiz her şeyin bu kadar içsiz, içeriksiz, anlamsız, ezbere geçip gitmesine?
Hissetmeyen, fark etmeyen, ayrıntıların peşine hiç düşmeyen, anlamaya, anlamlandırmaya gayret etmeyen, her şeyi daha anlamlı yaşamaktan korkan, gerçeği yaşamanın insanı incittiğine, yorduğuna, kırdığına, canını sıktığına, şu kör akıntının gerisinde bıraktığına inanan ve bütün bu korkularla kendi hayatından kaçan; gözünü ve kulağını tıkayan, vicdanını örten, kalbini kırk kilitle kilitleyen ve tüm bunları düşünmemek için her şeyi gürültüye boğan ve yazık ki varlık imtihanını kaybeden  bir toplum bu kadar kısa sürede nasıl çıktı ortaya?
Öyle ya dedelerimizden, babalarımızdan veya diğer büyüklerimizden duyduklarımıza eklenen kısmi yaşanmışlıklarımızla biliyoruz ki mahalleden okula, evden işe, çarşıdan mahkemeye kadar her alanda hayatımızı tanzim eden sabit iki referansımız vardı bizim ki bunlar bizim manevi dinamiklerimizin kolonları olan Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i Nebevî idi.
Evliyâsından eşkıyasına, işçisinden memuruna, çalışanından aylak aylak gezenine kadar tüm toplum bunların gölgesinde şekillenen bir mutabakata “eyvallah” diyerek gönül vermiştik.
Bu gönül birliği içinde inandığımızla yaşadığımız birbiriyle çelişmiyordu, aklımızla kalbimiz, hâlimizle kâlimiz, içimizle dışımız birdi ve huzurluyduk.
Ancak sanayi devrimiyle ait olduğu ruha kavuşan batı, kapitalizmin en vahşi gömleğini giyip karşımıza dikildiğinde ne yapacağımızı bilemedik. Zamana, zemine, şarta, menfaâte göre değişim gösterebilen, kendisi değil, değişkenliği sabit ama tek gayesi hayata dair ne varsa tüketmek olan bu gömleği giyebilmemiz için bizim olanı vermemiz gerekiyordu.
Peki ne oldu?
Ne bu gömleği giymeye kalbimiz müsaade etti, ne de yaşadığımız o huzurlu, yokluk ama kanaat dolu yaşamımızı vermemeye aklımız yetti ve uzunca bir süre arafta kaldık. Çünkü kalbimiz, tecrübemiz, imanımız bize başka bir şey söylüyordu; okulumuz, çarşımız, evimiz ise başka bir şey fısıldıyordu.
Bu fısıltılar hayatımızın içinde çoğaldıkça kendi doğrularını muhatabının yanlışlarıyla takas etmekte hiçbir mahzur görmeyen ve bu sayede ortada kendisi kalmayacak kadar başkalaşan bir grup ortaya çıktı. Bu grubun toplum içindeki ekonomik ağırlığı ile de kendi doğrularını kalbinde ve nisbeten hayatında muhafaza etmeye gayret eden ama bu gayrete karşılık muhatabının yanlışlığını bile bile yaşamaya mecbur kalan ikinci bir grup ortaya çıktı.
İlk kısım muhatabının dayatmaları ile dünyaya olan meyline hız verdi, vaad edilenin değil peşin olanın peşine düştü ve siyasetten ticarete, bürokrasiden medyaya kadar her sahada zoraki var oldu.
Bu var oluşun bedeli, bizi biz yapan tüm maneviyatımızın yok edilmesiydi ve yazık ki seve seve ödendi bu bedel.
Diğer kısım ise, inandığı ve yaşadığı arasındaki uçurumda mahzun bir tavır sahibi oldu veya bu puslu buhranda kalbini kısmen muhafaza ederken şahsiyetini yitirdi.
Bu alışverişle birlikte savrulduk ve bu savrulmalarımız sürekli bir savunma doğurdu. Hem içimizdeki başkalarına hem bizi başkası olarak gören dışımızdakilere, hem de kendi iç dünyamıza gidişatımızı savunur hale geldik;
“Müslümanlar gerici değildir”,
“Osmanlı kötü değildir”,
“İslam terör dini değildir”,
“Tesettürlü cahil değildir”
Sayısını binlere kadar çıkaracağımız bu benzeri savunma biçimleriyle başkalarına ne olmadığımızı tarif edelim derken kendimiz kim olduğumuzu unuttuk ve yazık ki kaybettiklerimizi bulalım derken kendimizi yitirdik.
Yokluğuna kahrolmamız gerekenlerin kısmi varlığına sevinme, varlığına isyan etmemiz gerekenlerin kısmî yokluğundan memnun olma devrini işte böyle yaşamaya başladık ve yaşamaya da devam ediyoruz.
Ne dersiniz?
Sizce de tek sebep sahip olma hırsımız değil mi bugünkü doymaz bilmez açlığımıza?







 

  • YORUMLAR
adlı kullanıcıya cevap x

Yazarın Diğer Yazıları

  • GELİN BAYRAM OLALIM - 01 Mayıs 2022
  • ORUÇ BİZİ TUTSUN - 04 Nisan 2022
  • KENDİMİZE TUTUNMAK - 02 Mart 2022
  • ALLAH SANAL ALEMİN DE RABBİDİR - 19 Ocak 2022
  • AİDİYET - 03 Ocak 2022
  • ANLAMIN KIYAMETİ - 28 Aralık 2021
  • İRADE KRİZİ (Kadın Cinayetleri) - 01 Kasım 2021
  • SEN RABBİN NEFESİSİN - 20 Ekim 2021
  • LAİKLİK - 20 Eylül 2021
  • DÜZ MANTIK - 21 Ağustos 2021
  • ORTAK AKIL ZORUNLULUĞU - 04 Ağustos 2021
  • KAVURMA ŞENLİĞİ - 17 Temmuz 2021
  • KRİPTO İLİŞKİLER - 05 Temmuz 2021
  • VARLIK İMTİHANINI KAYBETTİK! - 20 Haziran 2021
  • HEPİMİZ "İNSANIZ" OYSA - 09 Haziran 2021
  • ÇİRKİNDEN SÖZ EDEREK GÜZELLEŞEMEZSİNİZ - 23 Mayıs 2021
  • HÜZNÜMÜZÜN BAŞKENTİ - 11 Mayıs 2021
  • GÖSTERİ ÇAĞI - 08 Mayıs 2021
  • ORUCU "NE" ORUÇ KILAR? - 25 Nisan 2021
  • SABAHIN SAHİBİ VAR! - 12 Nisan 2021
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
Köşe Yazarları
DÖNGÜ
Gündoğdu YILDIRIM
DÖNGÜ
NEREDE O ESKİ SOKAKLAR
Sami Özdağ
NEREDE O ESKİ SOKAKLAR
Yeter Artık!
Celal Arslan
Yeter Artık!
DÜNYA GIDA GÜVENLİĞİ GÜNÜ "GIDA MÜHENDİSİ HALKIN SAĞLIK GÜVENCESİDİR"
Gizem Şahin
DÜNYA GIDA GÜVENLİĞİ GÜNÜ "GIDA MÜHENDİSİ HALKIN SAĞLIK GÜVENCESİDİR"
YAZ TATİLİNİN ÇOCUKLARIMIZ İÇİN ÖNEMİ
KEMAL KARABÜBER
YAZ TATİLİNİN ÇOCUKLARIMIZ İÇİN ÖNEMİ
ŞİMDİ İYİLİK ZAMANI
Faruk UFLAZ
ŞİMDİ İYİLİK ZAMANI
KARAMAN İÇİN AT GÖZLÜĞÜ ÇIKARTILMALI
HALİT ÖZKAN
KARAMAN İÇİN AT GÖZLÜĞÜ ÇIKARTILMALI
SAVAŞ’I KARAMANOĞULLARI KAZANDI
ilhami ETCİ
SAVAŞ’I KARAMANOĞULLARI KAZANDI
Prostat kanseri
Ufuk YAVUZ
Prostat kanseri
BAYRAM GELİYOR
Feridun KANDİL
BAYRAM GELİYOR
GELİN BAYRAM OLALIM
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
GELİN BAYRAM OLALIM
 HARP HUKUKUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER
Mahmut TOPBAŞ
HARP HUKUKUYLA İLGİLİ BAZI AYETLER
İstanbul Ayasofya'sız olmaz!
Sibel Eraslan
İstanbul Ayasofya'sız olmaz!
Gerçek, hamaset kaldırmayacak kadar basit
Mustafa Karaalioğlu
Gerçek, hamaset kaldırmayacak kadar basit
Çok Okunan Haberler
HÜSEYİN MUTLU KARAMAN'IN GÜCÜNÜ UNUTMADI
HÜSEYİN MUTLU KARAMAN'IN GÜCÜNÜ UNUTMADI
Buğday fiyatları rekora koşuyor
Buğday fiyatları rekora koşuyor
YANLIŞ YAPIYORSUN REKTÖR
YANLIŞ YAPIYORSUN REKTÖR
Ana Sayfa
DÜNYA
MAGAZİN
GÜNDEM
BÖLGE
TEKNOLOJİ
SİYASET
ÖZEL HABER
EKONOMİ
SAĞLIK
EĞİTİM
SPOR
ASAYİŞ
Foto Galeri
Video Galeri
Köşe Yazarları
Biyografiler
Vefatlar
Üye Paneli
Günün Haberleri
Arşiv
Gazete Arşivi
Karikatürler
Anketler
Hava Durumu
Gazete Manşetleri
Nöbetci Eczaneler
Namaz Vakitleri
  • BÖLGE
  • DÜNYA
  • GÜNDEM
  • MAGAZİN
  • ÖZEL HABER
  • SİYASET
  • TEKNOLOJİ
  • Foto Galeri
  • Video Galeri
  • Köşe Yazarları
  • Biyografiler
  • Vefatlar
  • Üye Paneli
  • Günün Haberleri
  • Arşiv
  • Gazete Arşivi
  • Karikatürler
  • Anketler
  • Hava Durumu
  • Gazete Manşetleri
  • Nöbetci Eczaneler
  • Namaz Vakitleri

  • Rss
  • Künye
  • İletişim
  • Çerez Politikası
  • Gizlilik İlkeleri

Karaman Olay Karaman Merkez Son Dakika Haberleri ,Ermenek Haber, Kmü,Larende Haber, Karaman Gündem,güncel Asayiş Haberi, Ayrancı, Başyayla, Sarıveliler,Kasaba haberleri, karaman köyleri Sitemizde bulunan yazı , video, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.İzinsiz veya kaynak gösterilemeden kullanılamaz.

Yazılım: Tumeva Bilişim